20 Mart 2012 Salı


Sosyal Medyada Marka Yönetimi: 1. Hafta – Web 1.0 , Web 2.0 Web 3.0

Daha önce küçük bir yazı ile bahsetmiş olduğum Sosyal Medyada Marka Yönetimi dersimizin ilk hafta konusu Web 1.0 – Web 2.0 – Web 3.0 ve yeni internet platformları oldu. Hocamız Eren CANER, ilk olarak sosyal medya 101 den bahsetti. Sonrasında ise sosyal ortamlara dair güncel rakamları gördük. Bu rakamları ve sıralamaları gördükten sonra  ‘vay be, Türkiye olarak ne sosyal bir milletmişiz’ dedik hep birlikte. Bunlardan sonra ise internetteki yeni mecraları tanıdık.

İlk olarak, sosyal medyanın kurumlar tarafından niye bu kadar önemsendiğinden başlamak gerekir. Çünkü sosyal medyayı programlayabilirsiniz. Ve artık bu ortamlara erişmek çok kolaylaştı. Ayrıca bu ortamlar artık birer iş aracı olarak kullanılıyor. Facebook üzerinden internet bankacılığı başlatanlar bile var. Bizim ülkemizde bunu ilk yapan Deniz Bank oldu. Peki bu noktaya gelinceye kadar nerelerden geçildi?

İlk uygulanan yöntem Web 1.0 dır. Burada tek seslilik mevcut. Genel iletişim modelinde yer alan feedback- geri bildirime yer verilmemiş. Ulusal gazetelerin internet sitelerinin ilk halini buna örnek olarak gösterebiliriz. Şuan bulunduğumuz yer ise Web 2.0’dır. Buna da ‘interaktif internet platformu’ tanımını yapabiliriz. Çok seslidir ve hedef kitleyi bulur. Bu kitleye uygun olarak içerikler oluşturursunuz. Ana strateji ‘Dinle- Katıl- Üret’tir. Örnek olarak ise Forum Kayseri AVM’nin daha açılmadan başlattığı ‘Forum Kayseri Reklam Yıldızını Arıyor’ kampanyasını gösterebiliriz sanırım.


Bu kampanya ile şehrin belli noktalarında billboardlardan kampanyanın duyurulması yapılmış ve bunun yanında insanlar sosyal medyaya yönlendirilmiştir. Burada, derste de hocamızın anlattığı gibi geleneksel medya ve yeni medyanın entegrasyonunun başarılı bir örneği var. Bu şekilde daha alışveriş merkezi açılmadan facebook grubunun takip eden sayısı binlere ulaşmış.  Yarışmaya katılanların fotoğrafları sosyal medyaya anında aktarılmış ve katılımcıların kendi fotoğraflarını duvarlarında paylaşmaları sağlanmış. Böyle olunca her katılımcının arkadaş listesi kampanyayı direkt olarak görmüş oluyor ve gruba katılım da artıyor.

Derste gördüğümüz diğer konu ise Web 3.0.  Buna Semantik Web de deniliyor. Ortama girdiğiniz anda otomatik olarak algılanıyorsunuz. Ve size göre beğenmiş olduğunuz içerikler, konular öne çıkıyor.

İlk haftaya dair rakamlar ve yeni sosyal medya platformlarından da bahsetmek gerek. Bunları da daha fazla uzatmamak adına ayrı bir yazıda anlatmaya çalışacağım. Selamlar.
Ramazan Durmuş

18 Mart 2012 Pazar


Alışık Olmadığımız Bir Ders: Sosyal Medyada Marka Yönetimi

Bu dönem, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi İletişim Tasarımı Ve Yönetimi 3.sınıf öğrencisi olarak farklı bir deneyim yaşıyorum. Fakültemde geride bıraktığım 6 dönem boyunca aldığım derslerin, tamamı için diyemesem de, büyük bir çoğunluğu için ‘at çöpe gitsin’ tabirini kullanabilirim. Ve bu dersleri bize şart koşulan gerekli kredi limitini doldurmak için almak zorundayım. Ama bu dönem ilk defa yoklamadan kalma kaygısı taşımadan ve istekle katıldığım bir ders imkanı sunuldu bizlere. Bölümümüzden 2010 yılında mezun olan ve şuan Coca-Coca TR’de Sosyal Medya Uzmanı olarak çalışan Eren CANER öğretiminde ‘Sosyal Medyada Marka Yönetimi’nin inceliklerini görüyoruz. Zamanımız kısıtlı. Toplam ders haftamız 14 hafta. Bundan dolayı Hocamız Eren CANER, nokta atışlar ile tamamen sonuç odaklı işliyor dersleri. Bu blogda elimden geldiğince gördüğümüz konuları haftalık olarak sizlerle paylaşmaya çalışacağım. İlk haftanın konuları Web 1.0 – Web 2.0 – Web 3.0 ve sosyal medyadaki platformlar. Yakın zamanda ilk haftanın yazısını blogta bulabilirsiniz. Selamlar.

Ramazan Durmuş

5 Mart 2012 Pazartesi

Yıldız Holding İK Genel Müdürü Ege Karapınar, ''İK artık kesinlikle bir destek fonksiyonu değil. Artık işin içindeyiz. O nedenle gelecek çok parlak. ''


HR Dergisi Şubat 2012 sayısında Yıldız Holding İK Genel Müdürü Ege Karapınar ile yapılan röportaja yer ayırmış. Röportajda, kariyerine başlangıcından bugünlere nasıl geldiğinden bahseden Karapınar, İK sektöründe görev almak isteyen gençler için çok önemli tavsiyelere yer veriyor. Kendisi Yıldız Holding'in kurum kültürüne alışabilmek için Ortak İletişim Platformu çalışmaları başlatmış. Bu kapsamda yüzlerce çalışanla karşılıklı görüşmeler gerçekleştirilmiş ve bu görüşmelere dayanarak yeni bir İK stratejisi oluşturulmuş.

Röportajda özellikle Yıldız Holding in personel gelişimine verdiği önem vurgulanıyor. Bununla paralel olarak dünya iş okulları sıralamasında  ilk 10'da yer alan INSEAD ile bir anlaşma yaparak liderlik eğitimleri başlatıyorlarmış. Yine personel gelişimine yönelik olarak İK Akademisi kurma düşünceleri de mevcutmuş. Bir diğer çalışmaları ise gençlere ulaşabilmek adına yapılan üniversite etkinlikleri ve proje tabanlı stajlar. Bunlardan birisi de benimde örgün olarak okumakta olduğum Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde uygulanan Ülker Campus Live Mutlu Anlar Projesi. Gözlemlediğim kadarıyla Ülker bu projeyi gayet başarılı bir şekilde yürütüyor. Holding'in üst düzey yöneticileri tecrübelerini paylaşmak için kampüste oluşturulan etkinliklere katılıyor ve gençlerle buluşuyor.  


Röportaj bir hayli uzun olduğu için sizleri yormamak adına önemli belli başlı noktalarını sunuyorum. Keyifli okumalar.
Ramazan Durmuş
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


“Yıldız Holding İK’yı ivmelendirmek hedefiyle geldim; artık iş oyununun içindeyiz”
Yıldız Holding ile yollarının kesişmesinin tam birinci yaş gününde buluştuğumuz İK Genel Müdürü Ege Karapınar’ı birkaç cümle ile hemen anlatmak kolay değil: İK’nın Türkiye’deki gelişimine tanıklık eden kariyerinden mi, “işi iş olarak görmeye” başlamasını sağlayan kısa süreli Satış Müdürlüğü deneyiminden mi, yoksa yurtdışında kazanılan benzersiz deneyiminden mi başlamalı?
Bu saydıklarımızın hepsini ayrıntılı olarak konuşmak için bir araya geldiğimiz Karapınar, “Türkiye’ye dönerken en önemli amacım, İK’nın işin tamamen içinde olduğu bir ortamda öğrendiklerimi paylaşabilmekti. Yıldız Holding’e ise İK’yı ivmelendirmek hedefiyle geldim; çünkü zaman zaman işe odaklanmaktan insan faktörünü, onu neden geliştirmemiz, elimizde tutmamız gerektiğini unutabiliyoruz” diyor.
Karapınar ile yaptığımız söyleşide, kısa zamanda atılan büyük adımları görecek, İK’nın ilk kez stratejik planlar içinde yer almasının öyküsüne tanıklık edeceksiniz.
Öncelikle geçen yılın bir değerlendirmesini yapalım isterseniz. 2011’de Yıldız Holding cephesinde hangi İK çalışmaları ön plana çıktı?
Biliyorsunuz Yıldız Holding 30 bin çalışanı, 70’in üzerinde şirketi, uluslararası yatırımları ve yabancı ülkelerdeki şirketleri ile çok büyük bir grup. Bu nedenle 2011 yılının başında göreve başladığımda, öncelikle bu yapıyı tanımaya çalıştım. Her ne kadar hızlı tüketim ürünleri alanından geliyor olsam da, buraya özel dinamikleri anlamak için şirketleri ziyaret ettim, üst düzey yöneticiler ile mülakatlar yaptım. Bu süre içinde buradaki kültürü, İK’nın konumunu ve neler beklendiğini, üst düzey yöneticilerin kendi işleri içinde İK’yı nereye konumlandırdıklarını algılamak istedim.
Bunu yaparken, çalışanlarımızla bir araya geldiğimiz; onların kendileriyle ilgili sıkıntıları ortaya koyduğu, bizim de nasıl aksiyon alabileceğimizi tartıştığımız Ortak İletişim Platformu çalışmalarına da katılmaya başladım. 100 – 150 kişilik gruplarla yaptığımız bu karşılıklı görüşmelerden de özellikle kariyer gelişimi tarafında, hepimizi tatmin eden bir modelin mevcut olmadığını fark ettim.
Tüm bunları bir araya getirdiğimde, güçlü bir İK stratejisi ile başlamamız gerektiği fikrine vardım. Zaten tam da bu dönemde, Yıldız Holding’in stratejileri oluşturuluyordu. Dolayısıyla ilk çalışmayı, şirket stratejisi ile paralel ve onu destekleyen bir İK stratejisi belirleyerek yaptık. Bu sayede; bir taraftan hem ben gözlemlerimi, düşüncelerimi ve yapmak istediklerimizi kendi ekibimle paylaşabildim, hem de onların bu stratejiye katkılarının neler olabileceğini belirleyip, üst yönetime aktarmış olduk. Böylece İK olarak ilk kez tüm şirketlerin stratejik planının içinde yer aldık.
Stratejinin içinde kariyer planı ve yetenek yönetimi gibi uygulamaları standart hale getirdik ve bir tasarım yaptık. Hem kariyer hem yedekleme planını, herkesin mutabakatla yukarıya doğru taşıması şeklinde tasarlanan bu son derece sade süreç, üst yönetime sunuldu ve onlar tarafından çok benimsendi. Böylece, herhangi bir şirketin genel müdürünün kendi ekibiyle bir araya gelip, ekibine bağlı olan insanları bir yapı içinde tartışıp; yetenek, yetkinlik, gelişim planı veya kariyer planı gibi konularda fikir birliğine vardıkları platformları yarattık. Sonuç olarak süreci herkes sahiplendi.
2011’de Yıldız Holding “değerlerinin” de öne çıktığını biliyoruz. Bu konuda nasıl bir çalışma yaptınız?
Yıldız Holding’de 2008’den bu yana değerler üzerinde çalışılıyordu zaten. Daha önceden bir yetkinlik modeli mevcutken, yavaş yavaş onun yeterli olmadığı düşünülmüş ve 8 bin kişilik bir anketten gelen geri bildirimlere göre 6 değer belirlenmiş.
Biz bu değerlerin ne ifade ettiğini net anlatabilmek için değişik kademelerden eski yeni, mavi ve beyaz yakalı çalışanlarımızı bir araya getirerek workshop’lar düzenledik. Kendi aramızda da beyin fırtınaları yaparak bu değerlerin alt açılımlarını yazdık. Bu değerlerle neyi hedeflediğimizi belirlemek için de taahhüdümüzü ekledik. Böylece misyonumuz, vizyonumuz, liderlik modelimiz ve değerlerimizin mesajları paralel oldu ve birbiriyle konuşur hale geldi.
Bu çalışmaların ardından Ekim ayında, bir lansman yaptık. Arka planında, 10 bin çalışanımızın vesikalık fotoğraflarının bulunduğu görsellerle yola çıktık. Kıraç, değerlerimize özel bir marş besteledi. Buna 1500 çalışanımızla klip çektik ve Ankara ATO’da, ardından da Ülker Arena’da iki büyük lansman yaptık. Bu etkinliklerde 7 bine yakın çalışanımızı ağırladık. Yönetim Kurulu Başkanımız Murat Ülker ile ilk defa Yıldız Holding vizyon, misyon ve stratejik yol haritasını çalışanlarımızla paylaştı. Başkanlarımız her bir değerimizi günlük iş hayatında nasıl yaşattığımızı çalışanlarımıza aktardı. Cem Yılmaz bir gösteriyle bize değerlerimizi anlattı. Dolayısıyla çalışanlarımız için hakikaten de unutulmaz bir çalışma oldu.
2012’de İK gündeminizde neler var? Önceliklerinizi ve hedeflerinizi neler olarak belirlediniz?
Stratejimiz içinde yer alan sürekli yüksek performans kültürü oluşturma hedefimize paralel olarak performans yönetim sistemimizi de gözden geçiriyor olacağız. Öncelikli olarak sistemimizi hedef ağırlıklı, objektif verilere dayanan ve iş sonuçlarına etkisi ölçümlenebilecek şekilde güncelleyerek, yetkinlik ve diğer subjektif araçların performans değerlendirme sürecine olan etkisini azaltacağız. Yeni model ile yetkinlik değerlendirmeyi insan kaynakları planlama sürecinin bir parçası olarak konumlandıracağız. Öte yandan performans kültürü ile paralel düşündüğümüz bir şey daha var: KPI bazlı yeni bir prim sistemi uyguladık. Bu çalışma, bu sene devam ediyor olacak. Artık performansı yetkinlikten ya da farklı tanımlamalardan çıkarıp biraz daha sonuçlara, rakamlara, KPI’lar gibi bir noktalara getirmek istiyoruz.
Eğitim tarafında ise, üst düzeyde INSEAD ile birlikte gerçekleştirdiğimiz liderlik eğitiminin bir benzerini direktör seviyesinde yapmak istiyoruz. Bu çalışmayı bu sene lanse edeceğiz. Ayrıca başlatmak istediğimiz bir takım akademilerimiz de var. Bunlardan biri de İK Akademisi olacak. Aramıza yeni katılan uzman arkadaşlar İK’nın çağdaş modelleri ile tanışsın, orta kademede olanlar ise daha da bilinçlensin istiyoruz.
İşe alım tarafında genç yeteneklerin profesyonel hayatı deneyimlemelerini ve Yıldız Holding’i daha yakından tanımalarını sağlayacak üniversite etkinliklerimizi çeşitlendirerek arttırmayı planlıyoruz. Özellikle proje bazlı staj programları, şirket gezileri, vaka günleri, markalarımız ile işbirliği yaparak oluşturduğumuz yarışma platformları ile genç yeteneklere ulaşacağımız alternatif kanalları oluşturacağız.
Kariyerinize ilk başladığınız günlerle kıyasladığınızda, Türkiye’deki İK cephesinde nelerin değiştiğini gözlemliyorsunuz?


Yıllar, bilgi toplumu, küreselleşme gibi kavramları, yetenek mobilitesini de beraberinde getirdi. Artık bu gerçekleri göz ardı ederek İK yapmak mümkün değil. Şirketlerin insanı yetiştirmesi, elinde tutması, kendine bağlaması da artık o eski yöntemlerle mümkün olmuyor. Çok ciddi bir rekabet söz konusu artık. Üstelik bu rekabet, şirketlerin birbiriyle değil çalışanlar için cazip bir ortam yaratabilmesiyle ilgili.
Öte yandan yeni nesil için liderin hangi pozisyonda olduğu değil; kendisine ne verdiği, ne kadar bilgili olduğu, çalışanı ne kadar güçlendirdiği önemli. Kısacası artık şirketlere değil kişilere bağlılık var. Öyle olunca bizim İK olarak tüm liderleri bu bakış açısıyla yetiştirmemiz gerekiyor. Çünkü aksi durumda bizim geleceğin lideri olarak belirlediğimiz yöneticinin, genç yetenekleri elinde tutması mümkün olmuyor. Bu da şirketin geleceğini riske atıyorsunuz anlamına geliyor.
Tüm bu konuştuklarımız, İK’cıların rolünü nasıl değiştiriyor?
Her şeyin kopyalanabildiği ve ulaşılabilir olduğu daha çok ortaya çıktıkça, insan faktörü artık bunların hepsinin üstüne çıkıyor. Bu nedenle İK, organizasyondaki bu yetenekleri mutlu edecek ortamı yaratmakla sorumlu. Çünkü İK dışındaki hiçbir departman yöneticisinin öncelikli görevi dünyadaki yetenek hareketlerini gözlemlemek değildir. Biz bu bilgileri öncelikle onlara sunmakla, ardından da gerekli platformları yaratıp liderlerimizi onların içerisine oturtup yetiştirmekle, bir yandan da araçlarımızla da şirketin iş sonuçlarını pozitif etkilemekle yükümlüyüz. Bu nedenle iş sonucuna doğrudan odaklanan İK rollerine doğru gittiğimizi düşünüyorum artık.
“İK’DAN BEKLENTİLERİ YÖNETMEK, ONLARI KENDİ AJANDAMIZA UYGUN HALE GETİRMEK ÖNEMLİ”
“İK’nın Harvard”ı diye nitelenen, işin çok içinde olduğum bir kurumdan geliyorum. Türkiye’ye dönerken de, edindiğim bu zengin deneyimi ülkemdeki bu mesleğe gönül vermiş olan arkadaşlarımıza anlatıp öğretme isteğiyle doluydum. Yıldız Holding’de, bu ortamı bulabildiğim için çok mutluyum.
Tüm meslektaşlarıma anlatmak ve hatırlatmak istiyorum: İK artık kesinlikle bir destek fonksiyonu değil. Artık işin içindeyiz. O nedenle gelecek çok parlak; ben de bir şekilde buna katkıda bulunmak istiyorum. Bizden beklenen çok fazla şey olduğunu biliyorum; ama burada önemli olan beklentileri, kendi ajandamıza uygun hale getirecek şekilde yönetmek...”    [ Kaynak: HR Dergi/ Şubat 2012 ]